Biz arabamızı alıp usulca otelimize doğru yol alıyoruz.
(60$/gün-vergiler dahil)
Amerika'da araba kullanacaksanız, olmazsa olmaz şey bir GPS. Otelimizin adresini yazdık, klimamızı da açtık. Oh bizden keyiflisi yok. Yoksa dışarıda biraz daha kalsak eriyecektik herhalde. Ege hep aynı şeyi söyleyip duruyor kendine : "Demek ki çöl böyle sıcak oluyomuş."
Otelimiz, ana cadde üstünde değil ama oldukça güzel ve rahat bir otel. (The Orleans 50$ /gece). Eşyalarımızı atıp önce oteli geziyoruz. Hangi otel olursa olsun kapıdan içeri girdiğinizde sizi ilk önce slot makineleri karşılıyor. Odanıza ya da yemeğe onların arasından geçerek gidiyorsunuz. Ege'nin şaşkınlığını, "bir kere ben de bassam nooolur" yakarışları görülmeye değerdi :) Ahhh ben diğer fotoğraf makinemi kaybetmemiş olsaydım. Harika resimlerim vardı ama nasıl ve nerede olduğunu bilmediğim şekilde Türkiye'den getirdiğim makinam kayboldu. (Yenisini alınca eskisini önemsemedim galiba ama resimlerime çok ağladım :( )
Bir otelden diğerine yürümek pek mümkün değil büyüklükleri nedeniyle, fakat tüm otellerin otoparkları ücretsiz. yok "ben bu kadar büyük otoparka arabamı bırakıcam, sonra yol yürüycem" diye hayıflanıyorsanız vale hizmetinden yararlanabilirsiz (5-10 $). Tabi bir sürü kişinin de araba beklediğini unutmayacaksınız
Oteller, genelde bizim Antalya'dakiler gibi belirli konsepte inşa edilmiş. Masal şatoları, New York, bizim otel New Orleans, Paris, Venedik, Piramitler...
Bu otellerden en meşhuru "Bellagio" . Ucu bucağı olmayan bir kumarhanesi var. Buradaki tüm kumarhanelere giriş serbest. Bu durum biraz da komik sahneler oluşturuyor. Millet oyun oynarken, aileler çocuklarıyla ellerinde dondurmalar oynayanları seyredebiliyorlar..
Bellagio'nun önünde bulunan havuzunda müzik eşliğinde her yarım saatte bir su gösterisi yapılıyor.
Otelin içinde büyük bir botanik bahçesi de var
Bir de büyük bir alışveriş merkezi. Ege de alışveriş denemeleri yapmadan durmadı tabi ki
Küçük araba bulmak mümkün değil bu şehirde. Limuzinler geçiyor sürekli çevremizden
Las Vegas'ın ilk kurulduğu bölge meşhur Strip çevresi değilmiş. Kovboyların zamanında kumarın başladığı ilk bölge "Fremont". Strip'e yaklaşık 15 dakikalık uzaklıktaki bu bölgede biz de bir gece geçiriyoruz. (Four Queen Hotel 40 $/gece)
Bir kaç caddenin birleşiminden oluşan bu bölgede, en uzun caddesinin üstü dünyanın en büyük ekranı ile kaplanmış. Akşam karanlığı başlayınca yarım saatte bir özel bir gösteri sunuyorlar
Las Vegas'da 3 gün kaldıktan sonra sabah Arizona'ya doğru yola çıkıyoruz
Varış noktamız "Grand Canyon"; fakat buraya ulaşana kadar birçok yerde mola vereceğiz. İlk noktamız Las Vegas'a 1 saat uzaklıktaki büyük bir baraj "Hoover Dam". Yolu kısaltmak için dağın tepesine köprü yapıyorlardı
Colorado nehrinin en geniş noktalarından birine kurulmuş olan bu baraj Las Vegas'ın tüm elektrik ihtiyacını karşılıyormuş.
Barajın bitiminde hemen Arizona başlıyordu. Buradan sonraki manzaralar tam kovboy filmlerindeki gibiydi. Çöl,kaktüsler ve arabada evde hazırladığımız Country müzikler...
Yolculuğun bundan sonraki bölümü, Ege'nin hayalini gerçekleştirmek üzerine planlandı. Bir süre sonra otobandan çıkarak Ege'nin en sevdiği film olan "Arabalar" filminin geçtiği eski otoyola "Route 66"ya giriyoruz
Otobandan 1 saatte gidebileceğimiz yolu, kuş uçmaz kervan geçmez (ama tren geçer) bir yoldan giderek 2.5 saate çıkarıyoruz
Maksat çizgi filmin ruhunu yaşatmak. Arabada da film müziklerini dinliyoruz. Biz heyecanla yola devam ederken bir baktık ki Paşam yolun rehavetine kendini kaptırmış.
Sonunda “Arabalar” filminin senaryosunun yazıldığı küçük bir kasaba olan “Seligman”a geliyoruz. (Filmin her ayrıntısını çalıştım valla…)
Seligman’da yol üzerinde değişik süslemeler yapılmış birçok hediyelik eşya dükkanı var. Hem “Route 66” hem de “The Cars” eşyalarıyla dolu bu dükkanlar
Ama Ege’nin vurulduğu an, yemek yediğimiz o küçük fasfood’cunun arka bahçesinde gördükleriydi …
Filmdeki arabaların taklitleri buradaydı. Çizgi film sanki gerçeğe dönüşmüştü. Onun heyecanı görülmeye değerdi doğrusu
Aslında hayal, bir o kadar da gerçek arabaların arasında Amerika’nın kutsal üçlüsüyle karnımızı doyurduk
Mekan ve mekan sahipleri oldukça ilginçti. Sürekli müşterilerle konuşuyor ve şaka yapıyorlardı. Ben de payıma düşeni aldım. Çalışan bayan fotoğraf makinama “ohh nice camera” diyip elindeki hardalı makinamın üstüne sıkınca nasıl bir çığlık attım anlatamam. Oysa ki hardal şişesinden çıkan sadece sarı bir ipmiş J
Kasabanın içinde biraz daha dolaşıp tekrar yola koyuluyoruz. İlginç görüntüler de vardı yollarda J
Geceyi geçireceğimiz kasabaya “Williams”a varıyoruz. Burası “Grand Canyon Milli Park”ına 1 saat uzaklıkta. Hava kararmadan Ege hemen bir havuz sefası yaptı
Ertesi sabah kahvaltıdan hemen sonra “Grand Canyon”a doğru yola çıkıyoruz
Grand Canyon, bir milli park olarak işletiliyor. (giriş 12$)
Canyon'un toplam uzunluğu 446 km ve 2 ana bölümden oluşuyor ve En sık ziyaret edilen bölgesi "South Rim"
Canyon'un toplam uzunluğu 446 km ve 2 ana bölümden oluşuyor ve En sık ziyaret edilen bölgesi "South Rim"
Burası için aslında en güzel konaklama şekli parkın içindeki orman evleri. Ufak köy şeklinde yerleşim yerleri kurmuşlar. İnsanlar bisikletle geziyor, yürüyüş yapıyor, nehirde rafting bile yapılıyor. Akşamları ise eğlenceler düzenleniyormuş; fakat biz burada yer bulamadık
Parkın bir bölümünü araba ile gezebiliyorsunuz; fakat daha güzel manzaralı noktaları görebilmek için parkın içinde dolaşan ücretsiz otobüslere binmeniz gerekiyor. Rota bilgisini size kapıda veriyorlar
Grand Canyon’un en güzel manzaraları güneş doğarken ve batarken gözleniyormuş. Biz bu saatlere denk gelemedik ama yine muhteşemdi…
Grand Canyon için alternatif bir ulaşım bilgisi : Bizim Kaldığımız Williams kasabasından her gün Grand Canyon’a bir gezi treni kalkıyor. Trenin içi hem eğlenceli (country müzik çalan amcalar var içinde) hem de rahat bir gezi seçeneği
Grand Canyon gezisini tamamlayıp öğen yemeği için tekrar Williams’a dönüyoruz. 4 Temmuz nedeniyle her yer bayraklarla donatılmış
SAN DIEGO
Bu sefer yolumuz 5 saat sürüyor ve saat 15.00 sıralarında San Diego’ya varıyoruz. Burada 2 gece kalacağız. Bu sebeble vakit kaybetmeden hemen “San Diego Hayvanat Bahçesi”ne gidiyoruz
Hayvanat bahçesinin içindeki gezi otobüsüne atlayıp önce bir tur atıyoruz
Biraz da yürüyerek dolaşıyoruz. Bu saatten sonra bitirmemize imkan yok; o kadar büyük ki !
Bu gösteriden annesi için kolye kazandı oğluşum benim J
Artık hava kararmaya başladı. Son turlarımızı atıp otelimize gidiyoruz. Egeciğimin aklı göremediği hayvanlarda kaldı L
MGJGKŞG
“Sea world”dden sonra akşam yemeği için sahilde harika bir deniz ürünleri restorantı olan “Fish Market”a gidiyoruz. Her tür deniz ürünü var. Yemekler muhteşemdi
San Diego’daki 3. ve son günümüzde biraz da şehri görelim diyerek şehir turuna başlıyoruz. İlk durağımız “Old town” kısmı. Burası aynı bir Meksika kasabası
Şehri çok sevimli bir tramvay ile de gezebilirsiniz
“Old Town”un bir bölgesini de tamamen eski tarzda döşeyerek canlandırma yapmışlar
Alışveriş yapacak yerler her zaman buluruz !
Ege tüm günü buradan aldığımız ok ve yayla geçirdi
Buradan sonra sahile doğru hareket ettik. Dün gece yemek yediğimiz yerde gördüğümüz devasa savaş gemisi ile fotoğraf çektirdik
Bu gemi aslında bir müze; bizim çok vaktimiz olmadığı için içini gezemedik. Geminin çevresindeki parkta Ege’nin çok hoşuna giden bir heykel vardı.
2. Dünya Savaşı’nın bitimini kutlayan denizci ile bir hemşirenin fotoğrafı çekilmiş ve o zamanın gazetelerinde yayınlanmış. Daha sonra bu fotoğraf heykele dönüştürülmüş. Ege bu poza bayıldı tabi J
Sahilde değişik zamanlara ait müzeye dönüştürülmüş denizaltı ve gemiler vardı. Hızlıca bir tur attık içlerinde
Bu gemilerin en güzeli ise bir korsan gemisiydi ya da tarihte korsan gemisi değildi bilmiyorum, biz onu korsan gemisi yaptık hayalimizde
Yelkenleri açtık
Dümene geçtik
Topları ateşledik
Tüm gemileri ele geçirdik
Korsancılık oynundan sonra karnımızı doyurmak için “Sea Village” denen bir bölgeye gittik
Burası deniz kıyısında bir çok alışveriş mağazası ve restorantların bulunduğu harika bir yer. Dükkanlarda fiyatlar oldukça yüksekti
Yemek yemek için çok güzel bir restoran bulduk
Hamburger-kola-patatesten biraz kurtulup balık yiyoruz
Ege de bizim fotoğrafımızı çekmek istiyor
Artık San Diego’dan ayrılma vakti. Şehir merkezine uzaktan bakıp okyanus kıyısından Los Angeles’a doğru yola çıkıyoruz
Aslında bugünün planında okyanus kıyısından yol alacak ve beğendiğimiz yerlerde denize girecektik, ama hava öyle soğuktu ki şansımıza, değil denize girmek, arabadan inmek bile zordu. Biz de yol boyunca dizilen evleri seyrettik
Tripadvisor’dan yine okuduğum La Jolla isimli bir kasabada bir şeyler içmek için durduk
Sahil boyunca yürüdük. Bir de hava güzel olsaydı ne olurdu ?
Sonra bir grup insanın ilerde fotoğraf çektiğini gördük. Merak edip oraya doğru yürüdük.
Fokları ve denizaslanlarını hayvanat bahçesinde değil de doğal ortamlarında görmek çok güzeldi. Biz de birkaç poz resim çektirdik
Akşam geç saatte Los Angeles’a otele yerleştik. Yorgunluktan erkenden sızmışız hepimiz
Sabah erkenden Disneyland’a gittik. Kapılar açılırken biz oradaydık
İçeri girince ilk önce bir gezi trenine bindik. En çok ziyaret edilen bölgede Mickey’in dünyası’nda indik
Gördüğümüz bütün çizgi film karakterleriyle fotoğraf çektirdik. Ege’ciğim hepsinin gerçek olduğunu ve buranın gerçekten onların yaşadığı ülke olduğunu düşündü gezi boyunca
Mickey’nin piyanosunu çaldı, Minnie’nin yatağında yattı, arabasını kullandı
En güzel fotoğraf tabi ki çocukluk hayallerimizin şatosu önündekiydi (T-shirtlere dikkat ! : orginal – copy J )
Burada eğlenmek için sadece çocuk ruhunuzun olması yeterli. Ben bugün hiç bitmesin istedim. Zaten parktan en son çıkanlardandık. Buraya dışarıdan gelenler 2-3 gün kalıyorlarmış zaten.
Disneyland’ın ya da diğer eğlence parklarının en büyük sorunu sıra beklemekti. Bazen bir oyuncağa binebilmek için 1 saat beklediğimiz oldu, fakat giriş ücretinin 2 katını öderseniz özel bir kart veriyorlar ve sıra beklemeden istediğinize biniyorsunuz
Otele döndüğümüzde yemek yiyecek halimiz yoktu.
Ertesi gün yeni bir yere “Warner Bros studyoları”nı dolaştık. Jaws, Jurassic Park, Sapık… hepsi muhteşemdi ve tabi ki Hollywood. İşte ben bu yorgunluk sırasında Los Angeles fotoğraflarını çektiğim makinamı bir yerlerde bıraktım ve gezinin bundan sonraki kısmına ait fotoğrafımız yok. (yeniden gitmek gerekecek J)
10 gün süresince toplam 3.000 km yol yaptık. Oğlumuzla ilk uzun süreli, uzun uçuşlu yolculuğumuzdu. Program onun seveceği yerler üstüne kuruluydu ama bizim için de çok keyifliydi. Hep beraber olmak en güzeliydi bence
Yararlanılan Linkler :
· Disneyland.disney.go.com
Her yıl gittiğim bu yerleri iyi anlatmışsınız...
YanıtlaSil