NEW YORK NEW YORK


Kurban bayramına ek yaptık; yine uzak diyarlara uçtuk...uçtuk. Aktarma yine Londra'dan.. Yine miller yine Axess Wings sağolusun. Bu sefer bekleme süremiz 3 saat..


İstanbul'dan çıkan ekipte ufak! farklılıkların haricinde pek bir değişiklik yok. Asıl buluşma New York'ta... Amerika'da eğitim için bulunan yeğenim Ceren de tatilini bizimle New York'ta geçirmeye karar verince ekip süper oldu tabii

                                                                    
Ceren yanımıza gelene kadar 2 günümüz vardı, bu sebeble turistik gezimize hemen başlamadık. Cumartesi akşamı vardık NY'a.. Otelimiz Long Island'taydı. (Howard Johnson Hotel Long Island). Çok parlak bir otel sayılmaz ; fakat Manhattan içindeki otellere göre çok daha ucuzdu ve Manhattan'a 2 metro durağı uzaklıktaydı. Brooklyn'e göre kesinlikle daha mantıklı bir seçim olmuş. Hele de bir oda verdiler bize...Manzara süper...


Pazar sabahı, saat 5.00 gibi uyandık. Manhattan manzarası seyrederek sabahı ettik ve erkenden yollara düştük. Sokaklar, pazar sabahına uygundu, 5. cadde de bile :)


Yürüdük, yürüdük ( en çok yaptığımız şeydi NY'da)... Central Park'ın girişine ulaştık. Hala herkes uyuyor...


Bu pazar sabahı sakinliğinde tek bir yer vardı kalabalık


Millet deli gibi alışveriş ediyor burada. ipad'ler, iphone'lar kapış kapış... Ege, hepsiyle biraz oyun oynadı ve alışverişsiz çıkmayı başardık
Yorgunluktan bitap düşmeden bir yerlere oturduk. NY'da boş alanlara masa ve sandalyeler koymuşlar. Herkes genelde sokakta yemek yediği için, yemeğini alan buralarda oturuyor. Bir Cafe'ye mecbur değilsiniz yani. Biz de ilk hot dog'umuzu yedik. Sonra ohhh kalabalık seyir keyfi...


Oturduğumuz yerin arkasında oyuncakçı "FAQ Schwarz" vardı, şirinler filmini seyreden bilir. Gargamelin yerle bir ettiği oyuncakçı... Ege'nin gözleri büyüdü.. En sevdiği cesur şirinle, benim cesurum !


5. caddeden Rockefeller center'a doğru mağazaları geze geze yürümeye devam ettik.


Rockefeller Center'da geçen filmleri andık. Öğlen saati buraya varınca meydanda güzel bir yemek yedik.



Yemek sonrası yapılan Legoland öpücüğü .... Paha biçilemez


İlk günümüzü Time Square gezisi ile sonlandırdık. Buranın keyfi, kalabalığı bambaşka... Yine bir broadway oyununa gidemeden ayrıldık. Bir kere daha NY'a gelmek gereksin diye ... 


 
 





















Ertesi sabah biraz daha uzun uymayı başardık. (Saat 6.00 gibi kalktık). Bereket otelde internet vardı. zaman geçirmek çok sorun olmadı



Bu akşam Ceren de bize katılacak. O gelene kadar alışveriş işlerini halledeceğiz. Best Buy, B&H photo, Macy's gibi yerlerden eş dostun siparişleri alınacak
Burada özellikle B&H Photo'dan bahsetmek isterim. Bu mağazada fotoğraf sevenlerin bir cenneti. Ne ararsanız var. Bizim bir şans olarak tanıştığımız, ama fotoğraf meraklıların aslında iyi tanıdığı Sarkis isimli bir çalışanı var. İnsanın kendi dilinde elektronik alışverişi yapması çok rahatmış


Alışverişler sonrası Ceren'i almak üzere otele dönüyoruz. Şunu da hatırlatayım. Gün içerisinde gezmek için tüm metrolarda ve otobüsde geçerli olan metrocard aldık (29$/7 günlük). Böylece ister yürüyorsunuz ister sıkılınca bir metroya atlıyorsunuz.
Ceren ile kavuşup öpüşme merasimi bitince Ege'nin NY'a geldiğinden beri merak ettiği "Empire State"e gitmeye karar verdik.


Buraya gitmeden önce "New York City Pass" kartı aldık. Bu kart ile 6 atraksiyona giriş yapabiliyorsun. (79$/yetişkin, 59 $/çocuk). Kartı görmek istediğin yerin gişesinden alıp kullanabiliyorsun. Empire state bu kartın geçerli olduğu ilk durağımız.


İnternetteki kaynaklar der ki: Empire State binasına akşam gün batımında çıkın ve güneşi orada batırın. Tabi bu ve benzeri tavsiyeleri herkes okuduğu için olağanüstü bir kalabalık vardı. Kartımız olması da bizi kurtarmadı. (genelde herkesin var). Beklemeler sonunda (giriş sırası, asansör sırası) akşam saatine anca yetiştik.


Manzara harikaydı. Film gibi...rüya gibi... İnsanı alıp götüren bambaşka bir manzara, insan elinin yarattığı muhteşem bir şehir.


Biz manzarayı seyrederken bir baktık ki oğlumuz duvar kenarında uyuyakalmış. Babacığı onu kucakladı, artık gidelim dedik... Dedik demesine de gidemiyoruz ki. Aynı kalabalık inişte de var. Sıra bekle bekle... 45 dk'da da aşağıya indik. Yorgunlukla bir gece daha sonlandı.


3. günümüzde ilk ziyaret noktamız, "American Museum of Natural History" Müzesi (city pass geçerli)
Ege'nin bu pozundaki arkadaşları Adem ile Havva ...


Bu müzeye en önemli geliş sebebimiz, dinazorlar... Özellikle güney amerika genelinde bulunan bu hayvanlar, oldukça etkileyiciydi


Müze gezisi sonrası, müzenin hemen arkasında bulunan Central Park'a dalıverdik.

 

Ben buraya bayıldım, bayıldım. O gün beni bıraksalar bütün parkı dolaşır. Her noktasında vakit geçirmek isterdim. Şehrin içinde böyle bir güzellik. Müzenin hemen arkasından "Lake" denen, parkın tam orta noktasına çıkıyorsun, ama daha güzel gölü biraz daha kuzeydeki "Reservoir"..Bu sefer fırsat olmadı. Bir dahakine ..

 























Manhattan'ın güneyinde yer alan gökdelenler gibi, batı yakasındaki bu tarihi apartmanlar da harika bir manzara katıyor Central Park'a


Central Park içinde avare şekilde dolaşırken bu meydan çıktı karşımıza. Burası benim en sevdiğim filmlerden biri olan "one fine day" in son sahnesinin çekildiği yer. George Clooney, Michael Pfeiffer'ı kucağına alıp havuzun içine girer. Zaten bu şehirin tüm sokakları film seti gibi


Sesini çıkarmayıp her yere yürüyen Egeciğimizi de mutlu etmenin vaktidir. Central Park'ın içinde küçük bir gölette yarış tekneleri kiralayabiliyorsunuz. Ceren'in dediğine göre Gossip Girl'de bu teknelerde uyuşturucu taşıyorlarmış. Her yerde bir dizi ya da film hatirlıyoruz


Ceren bizimle ilk kez gezdiği için, ne kadar yürüyebildiğimizi bilmiyordu. Gün bitti sanıyor ama yanılıyor. Central Park'tan çıkıp 5. caddeden aşağıya iniyor ve akşam yemeği için Time square'e gidiyoruz


Broadway caddesiyle başlayan ışık seli... Hava karardıkça daha da güzel oluyor. Şehir, İstanbul gibi yaşıyor. her yer kalabalık. Keyif de burada zaten. Yemekten sonra artık derman kalmadı bizde. Zaten Ege'nin pili en geç 21.00'de bitiyor.


Yeni bir NY gününe Downtown'dan başlıyoruz. İlk durağımız, "Battery Park".


Buradan gezi teknesiyle özgürlük anıtına gidiyoruz


Özgürlük Anıtı, Downtown'a doğru bakan bir adaya yerleştirilmiş (Liberty Island). Adada güzel bir park, birkaç tane de cafe ve restaurant var. Güzel bir havada uzun zaman geçirilebilir.


Sık sık tekne seferi var. Geldiğinizle dönmüyorsunuz. Canınız sıkılınca istediğiniz tekneye atlıyorsunuz. Tabi kuyruk beklemek şartıyla...

 
Yemeğimizi yedikten sonra adanın diğer tarafından bu sefer Downtown manzarası alıyoruz


1.5 saat bize yetti. Özgürlük Anıtına selam gönderip dönüş teknesine atlıyoruz


Geziye dahil olan bir de Ellis adası turu var. Burası Amerika'ya gelen göçmenlerin ilk olarak alındıkları, muayene edildikleri yer.


Şimdiki Amerika'nın sahipleri...Hollandalı, Polonyalı, İtalyan ....Burada kalan eşyaları



                                

Gezinin sonunda tekrardan başladığımız noktaya, Battery Park'a dönüyoruz. Buradan da Downtown'un içlerine doğru yürümeye başlıyoruz. Ziko için heyecanlı dakikalar başladı :)


Wall street'e doğru yürüyoruz. Hafta arası tam da öğle tatilinde buradayız. Her yer beyaz yakalılarla çevrili. Kaç yıldır kadıköy'de oturuyoruz bir kere bizim boğayla fotoğraf çekilmedik, geldik burada sıra bekledik :)
Ama bu başka tabi... Boğalar ve Ayılar borsasi... Boğanız bol olsun borsacı arkadaşlar...



Kaderimizi belirleyen New York Borsası ve Wall Street...


Buradan Manhattan'ın southeast bölgesine yürüdük. Okuduğum kadarıyla NY'un liman bölgesi burası


Pier 17 denen bu bölgede çok güzel restaurantlar ve cafeler var. Yemek için ideal bir nokta


Buranın bir diğer güzelliği de Brooklyn Köprüsü ve Brooklyn manzarasını en güzel gören nokta olması (Bir de köprüde tadilat olmasaydı )



Ceren'in NY'lu bir arkadaşının demesiyle NY'da bedava gezebileceğimiz tek yer olan "Grand Central Terminal"e gittik. Ege'nin Madagaskar filminde, ortadaki saat ile ilgili bir sahne vardı. Ege saati görür görmez tanıdı. Şimdilerde tam karşıdaki merdivenlerin oraya en büyük Apple mağazası açılıyor.



Bu kadar film sahnesi hatırladıktan sonra bir film çekimi görmesek olmazdı :) Işıklarda bir anda Ben Kingsley ile karşı karşıya kalıyoruz. Gerçi ben bir süre bu adam ne giymiş böyle diyerek baktım ama ..


Paramount Picture'ın kamyonlarını görünce film çekimi olduğunu anladım


Ben Kingsley'i konuşa konuşa Rockefeller Center'a vardık. Bu sefer karanlık olmadan yüksekten NY manzarası seyredeceğiz


Rockefeller Center'in üst katındaki "Top of the rock"tayız. (City pass dahil). Central Park manzarası harikaydı



Diğer tarafta ise Empire State ...


Top of the rock gezisinden sonra Rockefeller center'ın alt katındaki NBC store geziyoruz. Dr. House'un kendisi burada olmasa da tüm kullandığı eşyaları ve özlü sözleri burada satılıyor.


Rockefeller civarındaki harika bir hamburgercide karnımızı doyurup günü noktalıyoruz.


Yeni güne yağmurla uyandık, ama hava hala güzel. Kahvaltı sonrası ile durağımız "Soho"

 





















Burası NY'un bohem hayatını temsil ediyor. Eski ve bakımsız bir semt iken sanatçıların yerleşmesiyle daha hoş bir hal almış. Çevrede bir çok galeri ve butik var


Sohodan yürüyerek Çin mahallesini ve Little Italy'yi gezdik


Sevgili kitabımın yazdığına göre Little Italy'nin en güzel pizzacılarından birinde (Lombardi's pizza) koca bir pizzayı götürdük.


Bundan sonraki atraksiyonumuz, NY'ta yapılacak 10 şey içinde yer alan, Brooklyn köprüsünü yürümek


Köprünün ortasında acayip bir rüzgara yakalandık, ama sayesinde de harika bir poz ortaya çıktı


Bence en harika pozu Ege verdi. Biz fotoğraf çekilmeye çalışırken o yılların NY'lusu gibi bir bankta keyif yapıyordu.


Fotoğraf çekmeye çalışırken bir adam gelip arkama saklandı ve "şiiişt" yaptı bana. Birinden gizleniyor gibiydi. Ben n'oluyor diyene kadar adam bir kızın önüne atladı ve evlenme teklif etti. Meğerse adam, köprünün üzerine sevgilisi için bir de masa hazırlamış. Orada olan herkes onların fotoğraflarını çekip alkışladı. Biz de tabii ....


Bu şehirde romantik olmak çok da zor olmasa gerek. Köprünün sonunda Brooklyn'den Manhattan manzarası....


Cuma günü her yerde Irene kasırgası için uyarılar vardı. Cumartesi ve pazar günü metronun kapanacağı ve dükkanların açık olmayacağı anons ediliyordu. Hatta filmlerdeki gibi marketlerin önünde sıra bile vardı. Biz mi naptık ? Tabii ki alışveriş; ama yiyecek değil. Kılık, kıyafet, hediyelik...Türküz biz. Bize bir şey olmaz


City Pass kartımızda kullanmadığımız 2 atraksiyon kalmıştı. Biri Metropolitan müzesi, diğeri de MOMA..
MOMA, daha yakındı


Dali, Picasso, Frida Kahlo, Klimt, Monet....En azından benim bildiğim bir kaç ressamın tablosu haricinde MOMA, bize pek hitap etmedi. Yalnız Amsterdam'da iken Van Gogh müzesinde, Van Gogh'un yıldızlı geceler tablosunu görememiştik. Taaa o zaman tablonun NY'a gittiğini söylemişlerdi. Ben de bahçede sahtesiyle fotoğraf çekilmiştim. Hey gidi hey... geldik burada bulduk.


Günü alışveriş ve MOMA ile öldürdük. Metropolitan'a vakit kalmadı. Nasıl olsa hafta sonu bir şey olmaz gideriz dedik. Dedik ama gidemedik. Sevgili NY'lular her yeri kapattı. Taksilerin fiyatlarını arttırdı. Sokakları boşalttı. Bir şey oldu mu derseniz, sadece şiddetli ve durmayan bir yağış.. Aslında olan bize oldu, çünkü son 48 saatimizi otelde geçirdik.

Pazartesi sabahı, taksiye atlayıp Irene'ye sevgilerimizi sunarak havaalanına yol aldık. Biz Londra'ya, Ceroşum ise San Francisco'ya...

Bize katılarak bol bol yürümeye razı olan ve tatilimizi güzelleştiren tatlı yeğenim Ceren'e, Irene gazabında bize bol malzemeli! sandviçler bulan sevgilime ve sevimliliği ile hayatımızı mutluluğa çeviren Ege'ciğime çoook teşekkürler






























2 yorum:

  1. Süpersin şekercim,eline sağlık...Hiç gitmemiş gibi okudum,bi de seninle gidesim geldi :))

    YanıtlaSil
  2. Harika bir anlatım. Iyi bir gezi 2017 biz de düşünüyoruz. Çok faydalandık. Zevkle okuduk. Teşekkürler

    YanıtlaSil